Özgür Sanat, Özgür Eleştiri

 

 

1920’lerden Gelen O Hoş Seda Dolayısıyla 

 

İnsanoğlu şaşılası varlık: hem haklarından, özgürlüklerinden olmak istemez hem de başkalarının bu değerlerini onların ellerinden almaktan geri durmaz. Örneğin, hakları/özgürlükleri kısıtlayan türlü türlü yönetim biçimini düşünüp ortaya koyan, bunları uygulayan da hep insanoğlu. Tek elden yönetimden bütüncülüne dek… İnsanlığın bugün ulaşmış olduğu ‘elerki’ (demokrasi) dediğimiz ‘halkın egemenliği temeline dayanan’ yönetimlerde bile nice dayatmalar, baskılar yaşanıyor. Tepemizdeki bir olumsuz etmen ise, bugün geldiği aşamada demokrasileri de yönlendiren anamalcı düzen.

 

Baskılardan/dayatmalardan, önce sanat, dolayısıyla sanatçı etkileniyor. Oysa, Prof. Dr. Afşar Timuçin’in dediği gibi, “Yaratı, gerçekleştirilmiş fikirdir ve ne kadar aydınlıksa nesnesine o kadar uyarlıdır.” Yaratı, sanatçının ortaya koyduğu şeyleri de kapsadığına göre, dayatma/baskı -ölçüsü ne olursa olsun-, düşünceyi (fikri) karartacak/kısıtlayacak/olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durumda, sanat ürününün (yapıtın), nesnesine uyarlığından (uygunluğundan) söz edilebilir mi?

 

Öte yandan, sanatçı baskıdan/dayatmadan nasıl etkileniyorsa, eleştirmen de öyle etkilenecektir böyle ortamlarda. Ve ben, örneğin, ülkemizde sanat eleştirmenlerinin pek az oluşunu buna bağlıyorum.

 

Dayatmacı/baskıcı yönetimlerin, hele de bütüncül (totaliter) yönetimlerin sanatçıları nasıl tutsak edebileceğine ilişkin çarpıcı bir örnek vermek istiyorum.

 

İlk kez ‘www.edebiyatturk.net’ adresinde yayımlanan sitede karşılaştığım bir Azeri şair var: Samed Vurgun. 1906-1956 yılları arasında yaşamış; Sovyet dönemi Azerbaycanı’nın tanınmış şairlerinden… Bu güçlü şairin önemli bir özelliği, Sovyetler Birliği’nin yönetim düzeninin tanıtıcısı/savunucusu olması. Bunu bir görev edinmiş de denebilir; bu durum, ‘rejim propagandisti’ sıfatını kazanmasını sağlamış.

 

Vurgun’un bir özelliği daha var: şiirlerinde pek çok şairin adını anmıştır. Kimilerine olumlu, kimilerine de olumsuz bakış açısıyla… Bu yaklaşım biçimi, hem Samed Vurgun’un sanat anlayışını hem de ona niye ‘rejim propagandisti’ dendiğini ortaya koyuyor.

                                                                                                                                                 

Vurgun’un olumsuz bir bakışla söz ettiği şairlerden biri de Yahya Kemal… Niye? Söyleyeyim: Yahya Kemal ‘Nazar’ (Leyla) şiirinde ne diyordu? Gece Leyla’yı ayın on dördü, / Koyda tenha yıkanırken gördü. / “Kız, vücudun ne güzel böyle açık / Kız yakından göreyim sahile çık!” / ….. / “Kız, vücudun sarı güller gibi ter; / Çık sudan, kendini üryan göster!” İşte bu dizeler, proletarya yazınının, cinselliği/kösnül (şehevi, erotik) konuları dışlama ilkesine ters geliyordu. Dolayısyla Vurgun, Yahya Kemal’i şu dizelerle yeriyor: Kamal soyundurdu Leylâ’nı çılpag, / Çıhardı sahile, ay ışığına; / Bahdı döne-döne hezzler alarag, / Açıg bir bedenin yaraşığına.

 

Bu dizeler yetmiyor: Yazıg ki Leylâ’nı tutan setelcem / Gızcığın ganına işledi birden, / Heyatı terk etdi o taleyi kem, / Şair ilham aldı bu facieden… Bunlar da, Yahya Kemal’in o şiirindeki ….. / Soldu, günden güne sessiz soldu; /  Dediler hep “Kıza bir hal oldu.” / ….. / Evi rüzgâr gibi bir sır gezdi, / Herkes endişeli bir şey sezdi. / Bir sabah söyledi son sözlerini, / Yumdu dünyaya ela gözleri. / ….. dizelerini yorumlaması… Oysa, aynı Samed Vurgun, ‘İnce Hanım’ şiirinde,

“İnce Hanım çok gısganır bizim yaman nezerlerden,

Goynundaki ipek sapa göz moncuğu tahır herden.

İnce Hanım çoh güvenir özündeki gözelliye,

Seher çıhır yuvasından ‘Gözellikde menem!’ deye

O bir bahar havasıdır, tez deyişen halları var;

Yanağında goşa-goşa, kiçik-kiçik halları var.

Dodagları çoh incedir, dişleri var mercan kimi;

O sallanar, sığallanar canlar alan bir can kimi…

Gızıl durna bahışları süzüldükce humar-humar,

Ovcuların üreyinde yeller esib, tufan gopar…

Yol üstünde duran gencler bu dilbere bahar geçer

Gızın oynag bahışları şimşek kimi çahar, keçer”

demişti.

 

*

Bence, sanatçının ortaya koyduğu yapıta, yalnızca ve yalnızca sanatsal değeri açısından bakmalı. Ben, öteden beri, bu görüşümden ödün vermemiş, örneğin, şairlerimizden Fuzuli’ye de, Nef’i’ye, Mehmet Akif’e, Tevfik Fikret’e, Necip Fazıl’a, Yahya Kemal’e, Nâzım’a, Orhan Veli’ye, Attila İlhan’a, …’e de hep bu gözle bakmışımdır. Ve pek doğal, Samed Vurgun’a da öyle bakıyorum…

 

 

İnal Karagözoğlu

Yarımca, 23 Aralık 2007

 

©2007 İK

Bu yazı Yazın içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın